Tülin Kaynak, 30 yıldan fazla bir süredir çalışmalarına devam ettiği İstanbul’da yaşıyor. Soyut bir ressam olan Kaynak’ın eserleri New York, Paris, Tokyo, Forli, Venedik ve Londra’nın aralarında bulunduğu pek çok uluslararası ve yerel sergilerin yanı sıra müzelerde yer almıştır. UNICEF dahil bir çok kuruluşla da sosyal sorumluluk ortaklığını sürdürmektedir.
Tülin Kaynak’ın eserleri tüm soyut sanat verilerini içerir. Lirizmle birleşen eserleri, hareket ve denge üzerine kuruludur.Sanatçının müdahelesi, eserlerinde gölge ve ışığın birbiri ile kurduğu dengede ortaya çıkan renk geçişilerinin doğaçlama olduğu izlenimi uyandırmaktadır.
Tulin Kaynak’ın Eserleri Üzerine
Bir sanatçının nasıl yapıtlar üreteceğine karar vermesi, ilk anda çok da bilinçli olmayabilir. Bu karar süreci başlangıçta rastlantılara bağlı olmakla birlikte, giderek insanın kendisini tanımasının ve yetilerini kullanabilme becerisine erişebilmesinin eseridir. Böylece, örneğin bir ressamın önce şu ya da bu yollara yönelmesi ve sonuçta da kendi karakterini yansıtabilen bir tavrı benimsemesi, elbette uzun bir zamana gereksinim duyar. Bu söz edilen durum ise sanata yakın olan kişileri hiç şaşırtmaz ve bunun olağan bir serüven olduğu üzerinde kolaylıkla birleşilir. Çünkü neredeyse hiçbir sanatçı yoktur ki o çıktığı yolda büyük dalgalanmalar yaşamaksızın kendi eğilimini saptayabilsin.
Tülin Kaynak’ın sanatı da bu süreçten bağımsız değildir kuşkusuz. O da ilk adımlarda, birbirlerinden farklı eğilimdeki ressamların atölyelerinde bazı denemelerde bulunmuş, sanat tarihine ilgi duymuş ve soyut resme ulaşmıştır. Fakat şu var: Onun her döneminde, hangi tür resmi denerse denesin değişmeyen tek şey, kendi özgürlüğünü sonuna kadar kullanma isteğidir. Hatta bir röportajda, Mehmet Güleryüz’ün ona şöyle bir şey söylediğini aktarır: “Ben sana özgür olman lazım diyorum, sen pencereyi açıp kafa üstü atlıyorsun.”
Pencereden kafa üstü atlamaya varan bir özgürlük isteği… Tülin Kaynak’ın, resme başladığından beri bu duygudan kurtulamadığı açıktır. Birtakım olayların, alışılmış kavramların, öğrenilmiş bilgilerin hep bir sınır koyduğunu düşünür ve kendisini bunların dışına atmak ister. Yine aynı röportajda şunu der: “Sınırlardan hoşlanmıyorum. Herhangi bir sınır bile bana taklit gibi geliyor. Devamlı özgür ve açık bir çalışma fikrini benimsiyorum. Günlük olaylar bile girmiyor resmimin içine, çünkü beynimizin içi çözemediğimiz şeylerle dolu.”
Ve işte o, kendi yaşam biçimini oluşturan bu karakterini belli ki tam anlamıyla soyut resimde keşfetmiştir.
Tülin Kaynak’ın “beynimizin içi çözemediğimiz şeylerle dolu” cümlesi üzerinde durmak gerekir. Öyle ki bu cümle bize hemen çevremizdeki tüm olguları, alışkanlıkları, yarar ve zarar hesaplarını, işlevi ve işlevsizliği, iyiyi ve kötüyü, doğruyu ve yanlışı ve daha bunlar gibi pek çok tanımı aşan, bunların dışına çıkıp “olmadık yerler”e yönelen bir zihni işaret eder. Peki başıboş kalmış bir zihin nerelere doğru hareketlenir? Buna kesin bir yanıt veremiyoruz. Oysa şunu biliyoruz: Zihin, kendi olanaklarını özgürce harekete geçirdiğinde, arzuyu, hazzı ve bilgiyi o kadar geniş bir alana yayar ki artık oralarda daha önce deneyimlenmiş tek bir şeye bile rastlamak olanaksızdır. O halde sezgilerin genişlediği, yargıların kalıplardan kurtulduğu bir yerdir bu alan… Kısacası, “beynimizin çözemediği” yerlere doğru, yani bilinmeze doğru çıkılan bir yolculuktur.
Sonuçta Tülin Kaynak’ın sanatı üzerine birkaç şey söylemek istiyorsak, onun soyuta olan ilgisini bu bilinmezlik merakına bağlamamız yerinde olacaktır. Bu ilginin bir serüvene açılma arzusunu yükselteceği de kuşku götürmez, fakat bunun ötesini düşünmeyi de ihmâl etmemek gerekir. Şöyle ki: Bilinmezliğe açılma merakı, insanın kendi doğasından gelen niteliklerini düşünmesi ve oralara ulaşma arzusudur pekâlâ…
Anımsamalıyız ki soyut resmin en bilinen isimlerinden biri olan Vassily Kandinsky ile atonal müziğin yaratıcısı Arnold Schönberg arasındaki mektuplaşmalardan çıkan o ünlü cümle şuydu: “Derine, derine, daha derine…” Hiç deneyimlenmemiş yerlere doğru… “İnsan” denilen şey, kendisini ya da başkalarını tanıyabildiği sınırların çok daha ötesinde olabilir çünkü.
Emre Zeytinoğlu
Tülin Kaynak
Sanatçının eserlerinde sonsuz bir derinillik hissi yansıyor. Sanatın gizemli sır dolu yaratım yolculuğunda renk ve şekillerle yol alıyor. Resimlerine sanatçının coşkusu yön veriyor, sanki bir müzik ritmini yakalamışcasına…
Renk ve biçimlerin son derece güçlü sembolik etkisi sanatçının eserlerinde ifadesini bulurken, eserleri izleyenleri bazen coşturuyor, sevindiriyor, bazen de hüzünlendiriyor, düşüncelere sevkediyor; eserlerinin içinde kayboluyorsunuz.
Zaten sanat kişiyi, giderek de toplumu duygusal, tinsel yönden etkileyebilecek dürtüleri sağlama becerisi değil mi?
Yurtiçi ve yurtdışındaki çeşitli sergilerle başarısını kanıtlamış Tülin Kaynak’ın daha büyük başarılara da imza atması sürpriz olmayacakır.
Prof. Dr. Ayla Antel
MSGSÜ Mimarlık Fakültesı
Mimarlık Tarihi Anabilim Dalı
Söyleşi: Sibel Sicimoğlu
Sevgili okur, yirmi beş yıldan uzun süredir sanatın resim disipliniyle kendini ifade eden, yapıtlarıyla sanatseverlere düşleme, düşünme teklifi getiren, pek çok kez solo ve karma sergilerle sanat mekânlarında yer alan Sevgili Tülin Kaynak’la söyleşimize hoş geldiniz.
- Tülin Hanım, yeniden merhabalar; Sizi çalışmak çok keyifliydi, akıcı, heyecan verici bir yaşam, özgün, keşfe davet eder nitelikte güzel işler… Satır aralarında saklı heyecanlarınız, hüznünüz, sevinçleriniz ve çok daha ötesi . Bu noktaya geleceğim ama şimdi şöyle başlayalım: Wenda Koyuncu şöyle yazmış sizin resimlerinizi okurken: “Resmin nasıl gelişeceğini, neyi anlatacağını önceden kestirmenin imkansız olduğu hissini veren sanatçı lirik anlatımı kendiliğinden açığa çıkarmaktadır. Bu sebeple resimlerinde spontan ve yaratıcı etkiler açık bir şekilde yakalanabilmektedir.” Bu saptamadan yola çıkalım Yaratıcı Sanat sizce nedir? Yaratım süreci nasıl işler? Picasso’nun dediği gibi “içinde zeka olan yaratım mıdır?”
Yaratmak yoktan var etmek diye düşünüyorum. Yaratıcı sanat ise olmayanı sanat yoluyla ortaya koymak… Ancak, son sergimin adı olan ‘Derinlikler’de şunu söylemek istedim: İçimizde var olanı sanat yoluyla ortaya koyuyoruz. Bu yaratmak mı? Yoktan var etmek mümkün değil insan için. Yaratmak sözünün fazla rahat kullanıldığını düşünüyorum. Buna var olanı ortaya çıkarmak diyelim mi? Bu bir süreç içinde gerçekleşiyor. İnsanın beynini zorlayarak içindekileri ortaya koyması. Evet, bu bir süreçtir ama senelerin birikiminin ortaya çıkması. Derinlere cesaretle inmek ve var olan fakat gözükmeyeni ortaya çıkarabilmek. Renkle, duyguyla yaşanmışlıkları ortaya koyarak. Ben genetiğimizde tüm yaşanmışlıkların bilgi birikimi olarak bulunduğuna inanıyorum. Picasso zekadan bahsediyor. Zekâ; öğrenmek, öğrenmekten yararlanabilmek, yeni durumlara uyabilme ve yeni çözüm yolları bulma yeteneğidir. Zekâ söz konusu olduğunda öğrenme davranışı da devreye girdiği için yaratımdan bahsedilebilir mi? Bilgilerden yararlanmak yaratım olabilir mi? Yeni durumlara uyabilme ve çözüm yollarını buna dayanarak bulmak yaratım olabilir mi? Bizler / en azından kendi adıma içimizde var olanı ortaya koymaya çalışıyoruz. Bugünkü anlayış ile yaratıcılık evrene aittir kanımca.
- Peki, var olanı ortaya koymak diyelim; bu süreçte de bağımsız / özgür olmak istiyorsunuz. Sanat eğitimi alırken Hocanız Mehmet Güleryüz ile özgürlük anlayışınıza dair bir anınız var. Dilerseniz bu anınızdan da söz edersiniz fakat şu var; izleyiciden de yapıtlarınızı izlerken sizinkine benzer bir özgürlük anlayışı talebiniz olabilir mi? Yoksa kendiliğinden mi oluşuyor bu ortak anlayış? Zira siz NY, Paris, Tokyo hatta Pakistan / Lyallpur gibi kentlerde sergiler açmış farklı izleyici algılarının beğenisini kazanmış, eleştirmenlerin ilgisini çekmiş, bir manada sanatın evrensel dilini yakalamış bir sanatçısınız. Şu özgürlük meselesini azıcık açalım ne dersiniz?
Hayatımız gelenekler, kurallar, kanunlar bütünü ve düzen ile sınırlı. Özgürlüğü sınırsızlık anlamında aldığımız zaman “bence” bu ancak soyut sanatla mümkün olabiliyor. Soyut sanatla yaptığınız eserde engelleme yok fakat özgürlük var. Örneğin resimlerimde isim yoktur. İzleyiciyi bütünüyle düşünsel olarak serbest bırakmaktan yanayım. Resimde ne görüyorsa odur. Hepimiz farklı yapılardayız. yönlendirme yapmak, özgürlüğü kısıtlar. Resimlerimin hayale ve düşünceye yol açtığı kanısındayım. Hiçbir şey insanın hayal gücü kadar özgür değildir. Einstein’ın bir deyişini severim: ‘Mantık sizi A noktasından B noktasına götürür. Hayal gücü ise her yere.’ Hayatımızda yeterince mantık olduğundan sanatla bu tür kalıplardan çıkmanın güzel olduğu düşüncesindeyim. Ve derine inişe özgürlük yardım ediyor.
- Başkaca sanat disiplinlerinde de örneğin mozaik sanatı; yapıtlarınız olduğunu biliyorum. Üstelik sizin eserinizle pek çok kez karşılaşmış ancak size ait olduğunu bilmeyenlerin olduğunu / olabileceğini de biliyorum. Bahsedelim mi?
Mozaikte konu belirlenir daha sonra yapım aşaması olur. Resim ve mozaik eserlerimde taklit yoktur. Esinlenmenin de olmadığı kanısındayım. 2011 yılında mozaik çalışmalarım yoğun oldu. Ancak dilediğim malzemeyi bulabilmek için tüm şehri dolaşıp doğal taşlar aradım. Çok az sayıda kalmış ayna ustası bulup renkli camlar arkasına sır döktürttüm. Ve granitle de çalıştım. 2013 yılında Uluslararası Gaziantep Mozaik yarışmasına katılıp 2. lik ödülü aldım. 2014 yılında İstanbul Selamiçeşme Özgürlük Parkı ana kapısına 2 x 5 m. mozaik duvar enstalasyonunu yaptım. Kadıköy Belediye başkanı tarafından açılışı yapılan yapıtım halen kullanılmakta. Kapı tümüyle doğal taşlardan yapılmıştır. Yine soyut çalıştığım eserlerden oluşan mozaiklerimi sipariş üzerine yapıyorum.
- Ne kadar değerli çalışmalar, nasıl adanmış bir yaşam. Bilelim istiyorum Tülin Hanım, hayatımıza anlam katan başkaca işlerinizi de. UNICEF’den dem vuralım mı biraz? Bağışlarınızı dile getirelim, o anlardaki heyecanlarınızı, coşkunuzu dinleyelim sizden, bizlerin de kalbine bu güzelim tohumlar serpilsin, hadi!
Hapishanelerdeki mahkum kadınlarla birlikte kalan çocuklarına çok üzülüyordum. 4 sene önce İlgili derneklerini buldum. Hapishane içinde Ana Okulu yapılıyormuş. Çocuklarsa dış dünyayı görmedikleri için figüratif resimlerin hapishane dışı yaşama gönderme yaparak onları üzebileceğini düşünerek hayal güçlerini özgürce kullanabilmeleri umuduyla kimi çalışmalarımdan/resimlerimden gönderdim. Devlet çocuk yuvalarına da yine bu düşünce ile gönderdiğim resimlerim var. Çeşme Alper Çizgenakat Devlet Hastahanesinin giriş holüne 5 m. lik bir resim yaptım. Hastahane çocuk servisine onlara moral verebileceğimi düşündüğüm resimlerimi verdim. Unicef yararına 2017 yılında Taksim Cumhuriyet Galerisinde kişisel sergim oldu. Resim satışından ücret almadım. Bu böyle gidebilir. Fakat bunları söylemek bana zor geliyor. Gizli olunca güzel… Çocukluğumdan beri empati kurarak yaşarım.
- Tüm bu yaptıklarınız okununca / bilinince belki başka genç sanat insanlarına da moral verir. Belki yol açar bu yüzden bilinmesi değerli. Peki, bir başka konuya geçelim; sanat ve izleyici. İzleyiciden bir beklentiniz var mı? Örneğin hayal etmelerini mi bekliyorsunuz? Yoksa Seramik üstadı Prof. Güngör Güner Hocamızın benzeri bir soruma verdiği cevap gibi “Bunca yokluğun olduğu bu coğrafyada izleyiciden hiçbir şey beklemiyorum” demişti. Siz bu konuda ne noktadasınız? Ve soru içinde soru olsun; genel olarak Türkiye’deki sanat izleyicisi ile özel olarak koleksiyonerlerinizle ilişkilerinizi nasıl besliyorsunuz?
İzleyiciden nasıl beklentim olabilir. Resimlerim onlara hayal kurdursun, umut versin ve minik mutlu anlar yaşatsın bu en güzeli… Kişilikler farklı izleyici ister düşünsün ister hayal kursun… Hayal kurmak da düşünce ile mümkün olmuyor mu? İsteğimiz özgürlük olunca resme bakan izleyiciyi şartlandırmamak gerek diye düşünüyorum. Hocamızın düşüncesinde doğruluk payı var. Halkımızın çoğu yokluklar içinde.. Ortamlarından kısa bir süre için bile olsa çıkarmak sanatçı için önemli. Acılar zaten var ben minik mutlu anlar yaratmak ve bir süre için bile olsa onların farklı bir dünyaya girmelerini sağlamak amacındayım. Sanat izleyicisi ve koleksiyonerler ile ilişkim sosyal medya ve sergiler vasıtası ile oluyor. İlgilenenler benim çalışmalarımı bu ortamlarda izliyor. Dünyada işleyen bir sanat düzeni var. Çeşitli gruplar tarafından yönlendiriliyor. İçine girmek her sanatçı için kolay değil. Resim yapmak benim hayatım. Umut hepimizin içinde…
- “Umut hepimizin içinde”. Peki umudu düşman bellemek pek de mümkün değil bizim coğrafyamızda. Şimdi nasıl olmalı da ‘umut garibin ekmeği’ ezberi büsbütün bozulmalı. Umut aksiyon sürecinin bir parçası olabilmeli; şunu kastediyorum. Sanatta finans ve zaman, sanatçı / genç sanatçı bu ikisini yönetebilmeyi nerede öğrenebilir. Nasıl davranırsa bu ikisini, finansı ve zamanı kontrol de ederek bağımsızlığına / görece dahi olsa sahip çıkabilir. Şunun için çok önemsiyorum cevabınızı; Akademiden mezun olmak sanatçı aday adayı olduğunuza delalet, süreç uzun, zorlu ve muazzam donanım ve alt yapı gerektiriyor. Saydığım iki unsurun kontrol edilebilmesi hayatlarını kolaylaştırır. Kolaylaşmalı mı? Neden olmasın! Evet, Sanatta Finans ve Zaman yönetimi, neler söylemek istersiniz Tülin Hanım?
Finans ve zamanı kontrol etmek kişilerin öncelik sırasına göre değişir. Toplu bir formül çıkarmak mümkün değil. Karakterlerin farklı oluşu ile bu farklılık gösterir. İnsanların severek yapacakları iş için nelerden vazgeçeceklerine bağlıdır.
- Söyleşimizin sonuna yaklaşıyoruz. İki sanat insanı, Emre Zeytinoğlu ve Wenda Koyuncu birbirlerinden bağımsız olarak sizinle ilgili yazarken ortak bir betimleme kullanmışlar. Kandinsky ile Schönberg’in mektuplaşmalarından alıntıyla “derine, derine daha derine”. Siz kendisiyle cesaretle yüzleşebilenlerden, kendine yolculuğu sevenlerdensiniz öyle anlaşılıyor. Son söz olarak neler söylemek istersiniz?
Yolculuğum bitmedi. Sürüyor. Gidebildiğim yere kadar. Çok teşekkür ederim. Sizinle sohbet çok güzeldi.
- Tülin Hanım söyleşimizi büyük keyifle sürdürdük ve sonlandırdık. Zaman ayırdığınız, derinlikli yanıtlarla sizi tanımamıza alan açtığınız için biz teşekkür ederiz.